Sayfalar

14 Ekim 2011 Cuma

"Fotoğraf, Cahit Sıtkı ve İlahi Mezopotamya"

Fotoğraf, photo ve graphia'dan, yani “ışıkla çizmek” kökeninden gelir bilindiği üzere…

Işık denince güneş, güneş denince Doğu, Doğu denince de tarihle yaşıt Mezopotamya gelir benim aklıma…

Binyıllar boyu türlü medeniyetlere ev sahipliği yapmış, kadim coğrafyam, memleketimdir “İlahi Mezopotamya…”

Bir de,

“Ne doğan güne hükmüm geçer

Ne halden anlayan bulunur

Ah! Aklımdan ölümüm geçer”

dizelerinin sahibi D.Bakır'lı şair, toprağım, Cahit Sıtkı Tarancı gelir yine aklıma..


Ne güzel bir üçlüdür "Fotoğraf, Cahit Sıtkı ve İlahi Mezopotamya"


İnsanoğlu avcı toplayıcı yaşamdan, tarım yaşamına ve çiftçiliğe geçişi burada, Dicle ile Fırat arasında kurulan bu havzada yaşamıştır ilk olarak.

Kentler ilk burada kurulmuş, yazı ilk burada bulunmuş, kanunlar ilk burada yapılmıştır…

Yaratıcısını aramaya ilk burada başlayan insanoğlu, mabetlerini ilk burada inşa etmiş, bir haftanın yedi gün olduğuna da ilk bu topraklarda karar vermiştir.

Mimariden ticarete, matematikten edebiyata; tiyatro, müzik, resim, heykel ve diğerleri ile sanatın ilk izlerine de burada rastlanmıştır.

Ben, yüzünü insanlığa ilk bu topraklar üzerinden gösteren güneşe ve ışığın Doğu'dan yükselişine her sabah böyle tanıklık ederken, toprağım Cahit Sıtkı’nın da

“Ne doğan güne hükmüm geçer 

Ne halden anlayan bulunur..."

dizeleriyle tanıklık ettiğini düşünürüm her "gün doğumuna"...

Ben, her "gündoğumu" ile her "günbatımı" arasında kalan zamanı, bir günü, bir ömre yani “müddet-i ömrümüze" benzetirken, Cahit Sıtkı'nın,

“Yaş otuz beş yolun yarısı eder

Dante gibi ortasındayız ömrün…”

dizelerini de bir “gün ortası” yazdığını düşünmüşümdür daima…


Her sabah bütün ihtişamıyla doğan ve varlığını “gün boyu” üzerimizden eksik etmeyen, ışığıyla bize yol gösteren güneşin batışı, vedası da aynı ihtişamlıkta yaşanır bu topraklarda.

Sarının hüzün, kızılın keder, siyahın matem havasını içinde barındıran bu ihtişamlı vedaya da tanıklık etmiş toprağım Cahit Sıtkı’nın,

“Ah! Aklımdan ölümüm geçer…”

dizesini bir "günbatımını" izlerken yazdığını, yazarken "gün sonunu" "müddet-i ömrün sonuna" benzettiğini, işaret ettiğini düşünmüşümdür..

O, dizeler biriktirmişken “günün sonunda”, ben de fotoğraflar biriktiriyorum “gün sonlarına” dair “İlahi Mezopotamya’da..

O,

"Her mihnet kabulümdür

Yeter ki gün eksilmesin penceremden"...

demişken ben O'nu,

"müddet-i ömrünün sonu" olan bugün, 13 Ekim'de minnetle yâd ediyor ve "günbatımı" fotoğraflarımı da O'nun anısına ithaf ediyorum...

"Günün sonunda"...

"İlahi Mezopotamya'da"...

Veysi BORAN